Aya Yorgi Kilisesi, yılda iki defa, 23
Nisan ve 24 Eylül tarihlerinde binlerce ziyaretçinin akınına uğruyor.
Üniversite sınavına hazırlananlar, hayırlı bir kısmet bulmak isteyenler,
sağlığının düzelmesini arzulayanlar veya aklınıza hiç gelmeyecek dilekleri
olanlar her yıl vapurları, motorları dolduruyor ve soluğu burada alıyor. Sabah
erken saatlerde yollara düşen yüzlerce insan, Büyükada’daki kiliseye ulaşmak
için iskeleleri dolduruyor. İğne atsan yere düşmeyecek bir kalabalık,
vapurlara, motorlara akın ediyor. Vapurun biri kalkarken diğeri geliyor ve
neredeyse insanlar vapurlara binebilmek için birbirlerini eziyorlar
Bizim yolculuğumuz da sabah 8’de Kabataş
iskelesinde başlıyor. Yarım saatlik bir bekleyişin ardından güç de olsa
vapurumuza biniyoruz ve kilisenin yolunu tutuyoruz. Yaklaşık 1 saatlik
yolculuğun ardından Büyükada’ya ulaşıyoruz ve burada da bizi büyük bir
kalabalık karşılıyor.Farklı dinden birçok kişiyi buluşturan, Büyükada’nın en
yüksek yerlerinden biri olan Yücetepe’de bulunan Aya Yorgi Kilisesi’ne dik bir
yokuş tırmanılarak çıkılıyor. Ayrıca kilise, Ortodoks kilisesinin otoritesi
olarak görülen Başpiskoposluğun Türkiye’de kabul ettiği manastır olma özelliği
de taşıyor.
Patrikhane
kayıtlarından elde edilen bilgilere göre Aya Yorgi Manastırı'nın inşa ediliş
tarihi 1751’dir.
Bu tarihte inşa edilmiş olan küçük kilise,
şapel ve dua
yeri eski kilise olarak bilinir ve iki katlı, kiremit
örtülü küçük bir yapı olma özelliği taşır. Tepede çan kulesinin
arkasındaki kesme taştan yapılmış olan kilise ise yeni Aya Yorgi Kilisesi'dir ve 1905
yılında inşa edilmiş, 1909
yılında kullanıma açılmıştır.
Hıristiyan inanışına
göre, Aya Yorgi'ye yürüyerek çıkan insanlar "yarı hacı" sayılırlar.
(Efes'teki Meryem Ana Kilisesi'nin ziyareti ile "Tam Hacı"lık
gerçekleşir.)
Rumlar tarafından Aya
Yorgos olarak anılan kilise, zaman içinde Aya Yorgi olarak anılagelmiştir.
Kilisenin en çok göze çarpan motifi, denizden çıkan canavarı mızrağı ile
öldüren Saint George ikonasıdır. Çeşitli yazılarda bu ikonun aslında birçok
ruhsal anlam taşıdığı ifade edilir. Bu ikonalar hakkında anlatılan ve kiliseyi
önemli bir ziyaret & adak merkezi haline getiren bir efsane vardır.
Aya Yorgi Kilisesi Efsanesi
Anlatılanlara göre;
Bizans döneminde işgal altında kalan Aya Yorgi kilisesindeki ikona ve kutsal
cisimleri kurtarmak isteyen papazlar söz konusu cisimleri toprağa gömüp üzerini
kapatmışlar. Aradan geçen uzun yıllardan sonra aziz Aya Yorgi, bir çobanın rüyasına
girmiş ve kiliseye uzanan yolu tırmanmasını, çan sesi duyduğu yerde durup
kazmasını söylemiş.
Olayı fazla dikkate
almayan çoban, aynı rüyayı üç gece üst üste görünce çıplak ayakla ve hiç
konuşmadan kiliseye uzanan uzun yolu tek başına tırmanır. Çıplak ayaklarıyla
yokuşu tırmanan çoban gerçekten tepeye yakın bir yerde çan seslerini duyar ve
bulunduğu yeri kazmaya başlar... Saint George'un denizden çıkan bir canavarı
mızrağı ile öldürdüğü bir ikona bulur. Bizans döneminde işgal edilen Prinpiko
adasının papazları bu ikona ve diğer bazı kutsal eşyaları buraya gömmüşlerdir.
Çobanın bulduğu bu ikona şimdi kilisede sergilenmektedir. Kapısında yazan
bilgiye göre; söz konusu kilise, ikonların ilk saklandığı kilise değil, onun
yerine yenilikçi bir papaz tarafından yaptırılan ve zaman içinde restore edilen
iki kilisenin yenisiymiş yani toplamda üç kilise söz konusuymuş.
23 Nisan ve 24 Eylül’de Aya Yorgi
Kilisesi
Büyükada’daki Aya Yorgi Kilisesi her yıl 23 Nisan’da ve 24 Eylül’de
binlerce kişinin katılımıyla bir geleneğe ev sahipliği yapıyor. Renkli mum ve
iplik satıcıları Büyükada İskelesi’nde adaya gelen ziyaretçileri karşılıyor.
Dilekleri için gerekli malzemeleri alan insanlar ya yürüyerek ya da faytonlarla
Aya Yorgi Kilisesi’ne çıkıyorlar.
İnsanlar bir kafile gibi Aya Yorgi
Kilise’sine yol alıyor. Uzun fayton kuyrukları oluşuyor. Sabah özellikle
İstanbul’dan geliş çok yoğun olduğu için, bazı insanların bir gün öncesinden
adada kaldığını da adada öğreniyoruz.
Çoğunluğunu kadınların oluşturduğu
topluluk ellerindeki mum ve iplerle sağlık, iş, eş ve para dilemek için uzun
kuyruklar oluşturuyor. Mumlarda her rengin anlamı ise
farklı: Lacivert: İş ve araba, Turuncu: Okulda başarı, Kırmızı: Aşk, Beyaz:
Sağlık, Mor: Çocuk sahibi olmak, Yeşil, Para, Mavi: Kariyer, Sarı: Şans, Pembe:
Kısmet. Mumların fiyatları ise 50KRŞ ile – 2TL arasında.
Aya Yorgi’ye giden yokuşun başına kadar
gelebilenler, ellerindeki ipleri buradaki ağaçlara bağlayarak, yollarına devam
ediyor. Yaygın bir inanca göre bu yolu hiç konuşmadan çıkan ve çalılara ip bağlayan
kişinin dileği gerçekleşiyor ve işleri çözülüyor, yolu bir makara ipi açarak çıkan
kişinin ise kısmeti açılıyor. İnanışa göre ipi kiliseye kadar koparmadan ulaştıran
kişinin dileği gerçek oluyor. Kullanılan iplerin renklerine göre anlamı
olduğuna inanılıyor. Mesela kırmızı ip aşk içinken, beyaz ipin anlamı sağlık,
huzurdur. Burada da isteklerin ve arzuların ipin kopmamasına bağlı olması
inancı ironiktir.
Ayrıca her dilek için farklı ikonlar
bulunuyor. İnsanlar dilediğine göre ikon alıyor ve dileğinin gerçekleştiğine
inanırsa bu ikonları denize atıyor.
Mesela huzur ve mutluluk çan ikonu ile anlatılıyor. Bu kavramlar için
neden çan ikonunun kullanıldığı bilinmemekle birlikte, Hıristiyan alemi için
dine çağrı anlamına gelen çanın huzura ve mutluluğa ulaşmanın yolunun da dinden
geçtiği anlamına geldiği ve bu sebeple de bu soyut kavramlar için çan ikonunun
kullanıldığı tahmini yürütülebilir.
Bu ayini sorduğumuz kilise
görevlilerinden 77 yaşındaki Apostol Yusufi mumlar, ipler ve dilekleri için;
“Bugün Aya Yorgi’nin isim gününün kutlanmasıdır. İnsanlar mum yakarlar ve dua
ederler. Son 10 yılda insanlar bu dini günü ticaret gününe dönüştürdü. Mumların
renklerinin, ip bağlamanı ya da ikon şeklinde dilek satmanın faydası yok.
Bunlar hurafe. Allah mumun rengine bakmaz. Biz burada mumu para karşılığı
satmıyoruz, insanlara gönlünden ne koparsa diyoruz.” diyor.
Kilisenin içine girildiğinde ise ilk
önce bir mum yakılıyor ve ardından dilek yazılan kağıtlar bir kutuya atılıyor.
Kilisenin içinde bulunan din adamları insanlara yardımcı oluyor ve isteyenleri
kutsuyorlar. Kutsananlar arasında Müslümanların da olması dikkat çekiyor. Bu
insanlarda katı bir Müslüman inancından bahsedilemez. Müslümanların Hıristiyan
inancına göre davranmaları yine çelişki dolu bir davranış olarak dikkat
çekiyor.
Öte yandan dileklerinin gerçekleştiğine
inananlar buraya bir sonraki yıl tekrar gelip şeker dağıtıyor ve kiliseye yağ
bağışlıyorlar. Eski dönemlerde, elektrik olmadığı için kilisede kullanılan
kandiller için yağ bağışlanırmış. Bu yağlar kilisedeki kandillerde, kilisenin aydınlatılması
için kullanılırmış. Bu eski gelenek hala devam ediyor. Ancak kiliseye
bağışlanan yağlar artık aydınlatma amaçlı kullanılmamakta, ihtiyaç sahiplerine veriliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder