3 Ocak 2013 Perşembe

Büyükada’da Bir Efsane: Aya Yorgi Kilisesi



Aya Yorgi Kilisesi, yılda iki defa, 23 Nisan ve 24 Eylül tarihlerinde binlerce ziyaretçinin akınına uğruyor. Üniversite sınavına hazırlananlar, hayırlı bir kısmet bulmak isteyenler, sağlığının düzelmesini arzulayanlar veya aklınıza hiç gelmeyecek dilekleri olanlar her yıl vapurları, motorları dolduruyor ve soluğu burada alıyor. Sabah erken saatlerde yollara düşen yüzlerce insan, Büyükada’daki kiliseye ulaşmak için iskeleleri dolduruyor. İğne atsan yere düşmeyecek bir kalabalık, vapurlara, motorlara akın ediyor. Vapurun biri kalkarken diğeri geliyor ve neredeyse insanlar vapurlara binebilmek için birbirlerini eziyorlar
Bizim yolculuğumuz da sabah 8’de Kabataş iskelesinde başlıyor. Yarım saatlik bir bekleyişin ardından güç de olsa vapurumuza biniyoruz ve kilisenin yolunu tutuyoruz. Yaklaşık 1 saatlik yolculuğun ardından Büyükada’ya ulaşıyoruz ve burada da bizi büyük bir kalabalık karşılıyor.Farklı dinden birçok kişiyi buluşturan, Büyükada’nın en yüksek yerlerinden biri olan Yücetepe’de bulunan Aya Yorgi Kilisesi’ne dik bir yokuş tırmanılarak çıkılıyor. Ayrıca kilise, Ortodoks kilisesinin otoritesi olarak görülen Başpiskoposluğun Türkiye’de kabul ettiği manastır olma özelliği de taşıyor.
              Patrikhane kayıtlarından elde edilen bilgilere göre Aya Yorgi Manastırı'nın inşa ediliş tarihi 1751’dir. Bu tarihte inşa edilmiş olan küçük kilise, şapel ve dua yeri eski kilise olarak bilinir ve iki katlı, kiremit örtülü küçük bir yapı olma özelliği taşır. Tepede çan kulesinin arkasındaki kesme taştan yapılmış olan kilise ise yeni Aya Yorgi Kilisesi'dir ve 1905 yılında inşa edilmiş, 1909 yılında kullanıma açılmıştır.
Hıristiyan inanışına göre, Aya Yorgi'ye yürüyerek çıkan insanlar "yarı hacı" sayılırlar. (Efes'teki Meryem Ana Kilisesi'nin ziyareti ile "Tam Hacı"lık gerçekleşir.)
Rumlar tarafından Aya Yorgos olarak anılan kilise, zaman içinde Aya Yorgi olarak anılagelmiştir. Kilisenin en çok göze çarpan motifi, denizden çıkan canavarı mızrağı ile öldüren Saint George ikonasıdır. Çeşitli yazılarda bu ikonun aslında birçok ruhsal anlam taşıdığı ifade edilir. Bu ikonalar hakkında anlatılan ve kiliseyi önemli bir ziyaret & adak merkezi haline getiren bir efsane vardır.
  Aya Yorgi Kilisesi Efsanesi
Anlatılanlara göre; Bizans döneminde işgal altında kalan Aya Yorgi kilisesindeki ikona ve kutsal cisimleri kurtarmak isteyen papazlar söz konusu cisimleri toprağa gömüp üzerini kapatmışlar. Aradan geçen uzun yıllardan sonra aziz Aya Yorgi, bir çobanın rüyasına girmiş ve kiliseye uzanan yolu tırmanmasını, çan sesi duyduğu yerde durup kazmasını söylemiş.
Olayı fazla dikkate almayan çoban, aynı rüyayı üç gece üst üste görünce çıplak ayakla ve hiç konuşmadan kiliseye uzanan uzun yolu tek başına tırmanır. Çıplak ayaklarıyla yokuşu tırmanan çoban gerçekten tepeye yakın bir yerde çan seslerini duyar ve bulunduğu yeri kazmaya başlar... Saint George'un denizden çıkan bir canavarı mızrağı ile öldürdüğü bir ikona bulur. Bizans döneminde işgal edilen Prinpiko adasının papazları bu ikona ve diğer bazı kutsal eşyaları buraya gömmüşlerdir. Çobanın bulduğu bu ikona şimdi kilisede sergilenmektedir. Kapısında yazan bilgiye göre; söz konusu kilise, ikonların ilk saklandığı kilise değil, onun yerine yenilikçi bir papaz tarafından yaptırılan ve zaman içinde restore edilen iki kilisenin yenisiymiş yani toplamda üç kilise söz konusuymuş.
23 Nisan ve 24 Eylül’de Aya Yorgi Kilisesi
   Büyükada’daki Aya Yorgi Kilisesi her yıl 23 Nisan’da ve 24 Eylül’de binlerce kişinin katılımıyla bir geleneğe ev sahipliği yapıyor. Renkli mum ve iplik satıcıları Büyükada İskelesi’nde adaya gelen ziyaretçileri karşılıyor. Dilekleri için gerekli malzemeleri alan insanlar ya yürüyerek ya da faytonlarla Aya Yorgi Kilisesi’ne çıkıyorlar.
İnsanlar bir kafile gibi Aya Yorgi Kilise’sine yol alıyor. Uzun fayton kuyrukları oluşuyor. Sabah özellikle İstanbul’dan geliş çok yoğun olduğu için, bazı insanların bir gün öncesinden adada kaldığını da adada öğreniyoruz.
Çoğunluğunu kadınların oluşturduğu topluluk ellerindeki mum ve iplerle sağlık, iş, eş ve para dilemek için uzun kuyruklar oluşturuyor. Mumlarda her rengin anlamı ise farklı: Lacivert: İş ve araba, Turuncu: Okulda başarı, Kırmızı: Aşk, Beyaz: Sağlık, Mor: Çocuk sahibi olmak, Yeşil, Para, Mavi: Kariyer, Sarı: Şans, Pembe: Kısmet. Mumların fiyatları ise 50KRŞ ile – 2TL arasında.
Aya Yorgi’ye giden yokuşun başına kadar gelebilenler, ellerindeki ipleri buradaki ağaçlara bağlayarak, yollarına devam ediyor. Yaygın bir inanca göre bu yolu hiç konuşmadan çıkan ve çalılara ip bağlayan kişinin dileği gerçekleşiyor ve işleri çözülüyor, yolu bir makara ipi açarak çıkan kişinin ise kısmeti açılıyor. İnanışa göre ipi kiliseye kadar koparmadan ulaştıran kişinin dileği gerçek oluyor. Kullanılan iplerin renklerine göre anlamı olduğuna inanılıyor. Mesela kırmızı ip aşk içinken, beyaz ipin anlamı sağlık, huzurdur. Burada da isteklerin ve arzuların ipin kopmamasına bağlı olması inancı ironiktir.
Ayrıca her dilek için farklı ikonlar bulunuyor. İnsanlar dilediğine göre ikon alıyor ve dileğinin gerçekleştiğine inanırsa bu ikonları denize atıyor.  Mesela huzur ve mutluluk çan ikonu ile anlatılıyor. Bu kavramlar için neden çan ikonunun kullanıldığı bilinmemekle birlikte, Hıristiyan alemi için dine çağrı anlamına gelen çanın huzura ve mutluluğa ulaşmanın yolunun da dinden geçtiği anlamına geldiği ve bu sebeple de bu soyut kavramlar için çan ikonunun kullanıldığı tahmini yürütülebilir.
Bu ayini sorduğumuz kilise görevlilerinden 77 yaşındaki Apostol Yusufi mumlar, ipler ve dilekleri için; “Bugün Aya Yorgi’nin isim gününün kutlanmasıdır. İnsanlar mum yakarlar ve dua ederler. Son 10 yılda insanlar bu dini günü ticaret gününe dönüştürdü. Mumların renklerinin, ip bağlamanı ya da ikon şeklinde dilek satmanın faydası yok. Bunlar hurafe. Allah mumun rengine bakmaz. Biz burada mumu para karşılığı satmıyoruz, insanlara gönlünden ne koparsa diyoruz.” diyor. 
Kilisenin içine girildiğinde ise ilk önce bir mum yakılıyor ve ardından dilek yazılan kağıtlar bir kutuya atılıyor. Kilisenin içinde bulunan din adamları insanlara yardımcı oluyor ve isteyenleri kutsuyorlar. Kutsananlar arasında Müslümanların da olması dikkat çekiyor. Bu insanlarda katı bir Müslüman inancından bahsedilemez. Müslümanların Hıristiyan inancına göre davranmaları yine çelişki dolu bir davranış olarak dikkat çekiyor.
Öte yandan dileklerinin gerçekleştiğine inananlar buraya bir sonraki yıl tekrar gelip şeker dağıtıyor ve kiliseye yağ bağışlıyorlar. Eski dönemlerde, elektrik olmadığı için kilisede kullanılan kandiller için yağ bağışlanırmış. Bu yağlar kilisedeki kandillerde, kilisenin aydınlatılması için kullanılırmış. Bu eski gelenek hala devam ediyor. Ancak kiliseye bağışlanan yağlar artık aydınlatma amaçlı kullanılmamakta, ihtiyaç sahiplerine veriliyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder